Kayıtlar

Ağustos, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Boşluğu Doldurma Eğilimi

Resim
Hepimizin içinde çocukluktan kalma küçük boşluklar var. Bir yerde anne-babanın ilgisi eksik kalmış, bir yerde onay beklenmiş ama gelmemiş… Bir çocuğun gözünden bakarsak, bu ihtiyaçların karşılanması aslında “hak.” Ama olmadığında, büyüsek bile içeride bir yanımız hep aç kalıyor. Gün geliyor o eksiklik unutulmuş gibi duruyor, ama seçimlerimizde kendini belli ediyor. Dostlukta ve Aşkta Boşluklarımız Yakın ilişkilerde seçtiğimiz insanlar çoğu zaman bu boşlukların izini taşıyor. Çocukken görülmemişsek, sürekli “seninleyim” diyen kişilere çekiliyoruz. Yalnız bırakılmışsak, bizi terk etmeyecek gibi görünenlere bağlanıyoruz. Bazen de en çok kaçtığımız davranışlara koşuyoruz. Çünkü bilinçdışımız sahneyi yeniden kurmak istiyor: “Belki bu defa farklı olur.” Tavırlarda ve Kararlarda İzler Sadece ilişkiler değil, tavırlarımız da bu boşluklardan besleniyor. Çocukken hep susturulmuş biri, büyüyünce fazla konuşkan olabiliyor. Hiç övülmemiş biri, başarılarını herkese göstermek için uğraşıyor. Dışarıda...

Alan Açmanın Hafifliği

Resim
On yıl boyunca hayatımda bana eşlik eden bir fincanım kırıldı bugün. Sevdiğim, alıştığım, elimden düşürmediğim… Normalde üzülmem gerekirdi belki ama tam tersi oldu; sanki içimden bir ağırlık kalktı. Yeniye yer açmak gibi bir hafiflik hissettim. Oysa çok sevdiğim bir fincandı. Ama anladım ki sevdiğin şey bile bazen gitmeli. Çünkü alan açmak cesaret istiyor, ama açınca fark ediyorsun ki aslında gerekiyormuş. Bu sadece eşyalarda değil, insan ilişkilerinde de böyle. Gerektiğinde mesafe koymak, hatta bazen tamamen silmek şifa oluyor. Bir arkadaşım bir gün çok hoşuma giden bir cümle kurmuştu: “İlişkim tamamlandı.” İlişki bitti demek yerine. Ne kadar yerinde bir ifade! Çünkü hiçbir insan boşuna hayatımıza girmiyor. Kimisi kırarak, kimisi onararak, kimisi sadece yanında durarak bize bir şey katıyor. Ve bittiğinde onu öfkeyle değil, teşekkürle uğurlamak gerekiyor. Her zaman kolay olmuyor elbette. O an öfke duyuyoruz, kırılıyoruz. Ama zaman geçince, yıllar sonra bakınca gelişine de gidişine de ş...

Akış Tıkandığında: Görünmez Düğümler ve Çözüm Yolları

Resim
Hayatımızın akışta olmasını isteriz. Kolayca üretmek, paylaşmak, sevmek, eğlenmek… Ama bazen sanki görünmez bir duvar önümüze dikilir. Ne kadar uğraşsak da yol açılmaz gibi gelir. İşte o noktada içimizde bir soru belirir: “Ben akışımı nerede tıkıyorum?” “Hayatın akışı çoğu zaman dışarıdan değil, içeriden durur.” ⸻ 1. Akışı Tıkayan İçsel Dirençler • Korku : “Ya olmazsa?” düşüncesiyle adım atmayı erteleriz. • Yetersizlik hissi : Kaygılar, başarısızlık ihtimali ya da geçmiş deneyimler enerjimizi aşağıya çeker. • Kontrol ihtiyacı : Her şeyin kusursuz olmasını isteriz. Oysa akış, kusurlu ve spontane bir süreçtir. “Mükemmellik isteği, akışın en büyük düşmanıdır.” ⸻ 2. Fazlalık ve Dağınıklık Bir nehir düşünün: Kollarına ayrıldıkça gücü azalır. Biz de aynı anda çok fazla şey istediğimizde enerjimizi böleriz. Biraz şunu isteriz, biraz bunu; sonuçta hiçbirine tam olarak odaklanamayız. “Dağınık enerji, dağınık sonuçlar getirir.” ⸻ 3. Akışı Yeniden Açmanın Yolları a) Öncelik Belirlemek Enerjiy...

Görülmenin Gücü: Küçük Bir Notun Bıraktığı Büyük İz

Resim
Z kuşağı bazı influencer’ların başlattığı, bana göre çok değerli bir hareket var. Yoldaki seyyar satıcılara, kendi halinde yaşayan insanlara küçük notlar bırakıyorlar. Mesela birinde şöyle yazıyor:  “Sana söylenmemiş olabilir ama yeterince çabalıyorsun.” Geçen gün Furkan Ünal’ın videosuna denk geldim. Bir simitçiye böyle bir not veriyor ve sessizce uzaklaşıyor. Simitçi önce çatık kaşlarla alıyor notu; yüzünde “ne geliyor yine başımıza” ifadesi… Çünkü iyi bir şey beklemiyor. Çünkü bu türden iyi şeyler pek olmuyor. Sonra notu açıyor, okuyor. Yüzünde önce bir şaşkınlık, ardından hafif bir gülümseme beliriyor. “Hey Allah…” der gibi bir ifadeyle mırıldanıyor. Tekrar bakıyor, tekrar gülümsüyor. Sonra o notu tezgâhına asıyor. O an belki de uzun zamandır yapmadığı bir şeyi yapıyor: Kendi emeğini, çabasını düşünüyor. “Evet, gerçekten uğraştım, elimden geleni yaptım” diye anımsıyor. Gülümsüyor. Müşterisi geliyor, ona da notu gösteriyor. Gülümsüyor. ⸻ Hepimizin İhtiyacı: Görülmek Hepimizin, y...

Uyanmak İsterken Başka Bir Uykuya Dalmak

Resim
Uyanmak… Ne kadar da cezbedici bir kelime. Hepimiz, hayatın sisli alanlarını aydınlatmak, daha net görmek, derin bir anlam bulmak isteriz. Bazen bu istek o kadar güçlü olur ki, attığımız ilk adımda zihnimizde yeni bir yol açılır: “Artık uyumuyorum” diye düşünürüz. Oysa dikkat edilmezse, bu düşünce bile bizi başka bir rüyanın içine taşıyabilir. Yeni Bir Rüya Farkındalık arayışı, bazen hazır cevaplar, güzel cümleler, huzurlu ortamlar ve “doğru yolda olduğumuz” hissiyle dolu bir dünya sunar. Ama bu dünya, gerçekten uyanmaya mı götürüyor, yoksa sadece daha konforlu bir uyku mu veriyor? Bunu anlamanın yolu, kendimize şu soruyu sormaktan geçiyor: “Ben şu an daha çok mu sorguluyorum, yoksa daha çok mu inanmak istiyorum?” Gerçek uyanış, zihni susturmak değil; zihnin hangi hikâyeleri ürettiğini görebilmektir. Bir rehberden ilham almak değil; ilham aldığımız kişinin sözlerini kendi süzgecimizden geçirmektir. Konfor bulmak değil; bazen rahatsızlıkla kalabilmektir. Işığa Alışmak Uyanmak, bazen göz...

“Kendi Hazineni Aramaya Cesaretin Var mı?” – Simyacı Üzerine Bir Yolculuk Yazısı

Resim
Bazı kitaplar okunmaz. Yaşanır. Simyacı tam da bu cümleye sığacak bir eser. Paulo Coelho, yazdığı bu incecik ama derinlikli kitapla, okuyucusuna kelimelerden bir ayna tutuyor: “Hayatının ne kadarını kendin için yaşadın?” diye soruyor. Ve eğer cevap kaçamaksa, seni kendi yolculuğuna davet ediyor. Hayat bir hazine haritasıysa, sen neredesin? Santiago bir çobandır. Ama bu hikâye sadece onun değil. Çünkü Santiago’nun çoban olması, sadece metaforun kılığıdır. Aslında hepimiz bir şeyleri “gütmekle” meşgulüz. İş, ilişkiler, beklentiler, toplumun övgüsü… Ve çoğu zaman kendi hazinemizi aramayı erteliyoruz. Daha “garanti” bir hayat uğruna, içimizdeki çağrıyı susturuyoruz. Oysa Simyacı kulağımıza eğilip fısıldıyor: “Evren, bir şeyi gerçekten istediğinde, onu gerçekleştirmen için bütün olanakları seferber eder.” Korkular mı? Bahaneler mi? Yoksa… Konfor alanın mı? Kitap, korkuların da hazinenin kapısını koruyan ejderhalar olduğunu anlatıyor. Çünkü bir şeye ne kadar yaklaşırsan, korkun da o kadar bü...