“Karanlıkta ilerlemek hepimizi korkutur.”

Vie privée (Özel Hayat) filmini izledim bugün Kadıköy Sineması’nda.

Filmden bu cümleyi not aldım: “Karanlıkta ilerlemek hepimizi korkutur.”

Sonra aklım günlerdir etrafından dolaştığım bir yere takıldı. İnsanları dinlemek, yüzleşmek, gerçekten karanlıkta ilerlemek… Bunlar neden bu kadar korkutucu geliyor? Gözü kapalı yogada da yüzleşmiştim bununla. Alanı genişletme cesareti, görme cesareti insana iyi geliyor. Hatta özgürleştiriyor.


Ama oraya gelene kadar insanın içinden geçen şeyler pek de romantik değil.


Karanlık dediğimiz şey çoğu zaman bilinmezlik gibi anlatılıyor ama bence mesele tam tersi. Karanlık, çoğu zaman bildiğimiz ama bakmamayı seçtiğimiz yer. Duymamak için kulak kapattığımız cümleler, gözümüzü kaçırdığımız duygular, “şimdi sırası değil” diye ertelediğimiz yüzleşmeler.


İnsanları dinlemek bu yüzden zor.

Gerçekten dinlemek, cevap hazırlamadan dinlemek, savunmaya geçmeden durmak… Bunlar insanın içini açıyor. Kontrol duygusunu alıp götürüyor. Çünkü dinlediğinde, haklı çıkma şansın azalıyor. Kendine dair bir şeyler görmek zorunda kalıyorsun.


Gözü kapalı yogada bunu çok net hissetmiştim. Göz açıkken her şey yolunda. Denge var, duruş var, şekil var. Gözler kapandığında ise beden değil, zihin sallanmaya başlıyor. Acele ediyor. Tutunacak bir şey arıyor. Bir an önce bitsin istiyor. Orada şunu anlıyorsun: Asıl zor olan poz değil, kendinle baş başa kalmak.


Alan genişletmek böyle bir şey işte.

Dışarıdan bakınca ferah, içeriden bakınca ürkütücü.


Alan genişledikçe kaçacak yer kalmıyor. Eski hikâyeler, otomatik tepkiler, alışıldık roller işe yaramıyor. İnsan ilk başta bu yüzden korkuyor. Çünkü düzen bozuluyor. Çünkü bildiği kendilik hali dağılmaya başlıyor.


Ama garip bir şekilde tam da orada özgürlük başlıyor.


Görme cesareti, başta can yakıyor.

Ama o acı geçici.

Görmemekten doğan gerginlik ise kalıcı.


Karanlıkta ilerlemek sanıldığı gibi insanı yutan bir şey değil. Bir noktadan sonra fark ediyorsun ki karanlık, seni içine çekmiyor. Seni yavaşlatıyor. Sessizliğe çağırıyor. “Bir dur,” diyor. “Bakmadan yürüme.”


Belki de bu kadar korkmamız gerekmiyor.

Çünkü korku her zaman tehlikenin işareti değil.

Bazen büyümenin.


Gözlerin kapalıyken bir adım daha atabildiğin an, karanlık eskisi kadar karanlık olmuyor. Dinlerken savunmaya geçmediğin bir an geliyor. Yüzleşirken dağılmadığını görüyorsun. Ve insan orada hafifliyor.


Alan genişliyor.

Nefes açılıyor.

Ve özgürlük, çok sessiz bir yerden kendini hatırlatıyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Aydınlat, Isıt Ama Işığından Parça Verme: Eksiltme, Büyüt.

Su Seni Kaldırır

Bu gerçekten güçlü bir metafor...