Kayıtlar

Kasım, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cehaletin Duvarına Çarpınca

Resim
​ Son zamanlarda şunu çok düşünüyorum: Bazı insanlarla konuşmak niye bu kadar yorucu? Hani daha cümlenin başında anlıyorsun, karşındaki duvar örmüş. Sen ne desen, sesin yankılanıyor; geri dönüyor. Ve o an o kadar tanıdık bir şey hissediyorsun ki… “Buradan bir şey çıkmayacak.” Kalıplaşmış düşünceyle konuşmak, gerçekten tuhaf bir deneyim. Sanki biri yıllardır kendi küçük kutusunda yaşamış ve dışarıdaki dünyayı tehdit sanıyor. Sen yeni bir bakış açısı getiriyorsun, o hemen gardını kaldırıyor. Bir fikri paylaşıyorsun, yüzünde bir küçümseme. Sanki senin anlattığın şey, onun bütün hayatını alt üst edecekmiş gibi korkuyor. Bu noktada ister istemez Platon’un mağarası geliyor aklıma. Hani gölgeleri gerçek sanan insanlar vardı ya… Biri zincirini çözmeyi başarıyor, dışarı çıkıyor, güneşi görüyor. Işık önce gözünü yakıyor. Can acıtıyor. Sonra yavaş yavaş o acının aslında “gerçeklik” olduğunu anlıyor. Ve o dışarı çıkan biri dönüp mağaranın içindeki diğerlerine “gelin” diyor ya… Onlar sadece gülüyor...

Otuzlu Yaşların Sessiz Yorgunluğu: Kendini Mutlu Etmeye Çalışmanın Bedeli

Resim
​ Otuzlu yaşlar… Eskiden büyümenin özgürlük olduğunu sanırdım; meğer özgürlüğün bedeli varmış:  Her şeyi kendin halletme zorunluluğu. İstanbul’a geldiğimden beri kimse beni bir konsere çağırmadı. Kimse “hadi tiyatroya gidelim” demedi. Ben gittim. Bir sergi gezilecekse kendi bileğimin gücüyle yürüdüm. Çiçek alacaksam kendime aldım. Kahve içilecekse, kendi sessizliğime eşlik ederek içtim. Bu şehirde hep yalnızdım. Ama yalnız kaldım diye durmadım. Yapmam gerekeni yaptım. Ve işin tuhafı şu: Dışarıdan bakınca “kendini mutlu etmeyi bilen güçlü kadın” hikâyesi gibi duruyor. Gerçekte ise başka bir şey… Bir tür  yorulmuş direnç , uzun bir  kendini taşıma maratonu . Çünkü insan kendini mutlu etmeye çalışırken aslında fark etmeden  bir savaş yürütüyor . Bütçeni toparlaman gerekiyor — toparlıyorsun. Ruhunu toparlaman gerekiyor — onunla da uğraşıyorsun. Kimse sana “iyi misin?” demiyor — sen kendine soruyorsun. Bir şey kırılıyor — kendin topluyorsun. Kendine destek arıyorsun — ken...

Kritik Anlarda Kendine Dönmek & 3 Maddelik Duygusal Kontrol Planı

Resim
​ (Aşkın, öfkenin, hormonların ortasında kendini kaybetmemek üzerine sıcak bir sohbet) Hayatta bazı anlar var… Öfke bir anda yükseliyor. Biri bir şey söylüyor—dünyanın en sakin insanı bile yanabiliyor. Ya da tam tersi… birine kapılıveriyorsun; kalp atıyor, beyin sisleniyor, sanki başka bir gerçeklikte yürüyorsun. İşte o anlar — kritik anlar. Ve insan bu anlarda en çok kendinden uzaklaşıyor. Ben de son zamanlarda bu “merkeze dönme” işini araştırıyorum, deniyorum. Bunu öyle büyük spiritüel ritüeller gibi düşünme; daha çok hayatta kalma refleksi gibi. Aşkın da öfkenin de seni ele geçirmesine izin vermeden: “Bir dakika… önce ben” diyebilmek. Aşağıdaki üç maddeyi kendime de hatırlatıyorum; belki sana da iyi gelir diye paylaşmak istedim. İlişkilerde, tartışmalarda, kırgınlıklarda, dağıldığın anlarda hepsine çalışıyor. Hadi başlayalım. ⸻ 🔥  1) Mesafe: 48 Saat Sessizlik Kuralı Aşkta da öfkede de ilk hata hep aynı: Hemen tepki vermek. Biri seni öfkelendirir—çat. Biri seni heyecanlandırır—ç...