TESLİMİYET: BIRAKMANIN SESSİZ SANATI
Bir kuş düşün…
Rüzgârın sırtına yaslanmış, kanatlarını çırpmıyor.
Ne ileri gitmek için çabalıyor,
ne de düşmemek için direniyor.
Sadece süzülüyor.
Ve o süzülüşte bir karmaşa değil,
bir zarafet var.
Çünkü bırakmış.
Güvenmiş.
Teslim olmuş.
Teslimiyet, bazen budur.
Hayatın fırtınasında debelenmek yerine,
rüzgârla beraber akmayı seçmek.
Yönsüz değil…
Ama yönü dayatmadan,
olanın içinde kendine yer açarak…
Biz ne yapıyoruz peki?
Çırpınıyoruz.
Tutunuyoruz.
Zihnimizle, elimizle, yüreğimizle.
Kontrol etmeye, çözmeye, şekil vermeye çalışıyoruz her şeyi.
Oysa dalgaya karşı yüzersen, tükenirsin.
Ama onunla birlikte kaymaya cesaret edersen…
bir sörf başlar.
Teslimiyet, seni yutabilecek bir dalgayla
dans etmeyi öğrenmektir.
Bazen öyle sımsıkı tutarız ki ipi,
elin kanar da fark etmezsin.
Tuttuğun şey seni parçalarken,
hala “bırakırsam düşerim” sanırsın.
Ama belki de düşmek değil…
bırakmaktır seni iyileştirecek olan.
Aşağıdaki görsel de bunu anlatıyor:
Sıkı sıkıya tutulan bir ip…
ve yavaş yavaş kanamaya başlayan eller.
Her şeyin kontrolü ellerindeyken,
acı da orada birikir.
Ve o an gelir…
Bırakmak gerekir.
Kurtulmak için değil,
kendine merhamet etmek için.
Zihin yorulur bazen…
Her şeyi çözmeye çalışmaktan,
her adımı planlamaktan…
Ve işte tam orada,
bir iç ses fısıldar:
“Her şeyi taşımak zorunda değilsin.
Bırakabilirsin.”
Teslimiyet, vazgeçmek değil…
dönüşmeyi kabul etmektir.
Direnmemek…
yenilmek değil;
yenilenmek için alan açmaktır.
Derin bir nefes al şimdi.
Ve bırak.
Zihni. Kontrolü. Endişeyi.
Bırak ki,
hayat kendi ritmini gösterebilsin sana.
Çünkü bazen…
gitmesine izin verdiğinde,
gerçekten gelmesi gereken sana ulaşır.

Yorumlar
Yorum Gönder