TESLİMİYET: BIRAKMANIN SESSİZ SANATI
Bir kuş düşün… Rüzgârın sırtına yaslanmış, kanatlarını çırpmıyor. Ne ileri gitmek için çabalıyor, ne de düşmemek için direniyor. Sadece süzülüyor. Ve o süzülüşte bir karmaşa değil, bir zarafet var. Çünkü bırakmış. Güvenmiş. Teslim olmuş. Teslimiyet, bazen budur. Hayatın fırtınasında debelenmek yerine, rüzgârla beraber akmayı seçmek. Yönsüz değil… Ama yönü dayatmadan, olanın içinde kendine yer açarak… Biz ne yapıyoruz peki? Çırpınıyoruz. Tutunuyoruz. Zihnimizle, elimizle, yüreğimizle. Kontrol etmeye, çözmeye, şekil vermeye çalışıyoruz her şeyi. Oysa dalgaya karşı yüzersen, tükenirsin. Ama onunla birlikte kaymaya cesaret edersen… bir sörf başlar. Teslimiyet, seni yutabilecek bir dalgayla dans etmeyi öğrenmektir. Bazen öyle sımsıkı tutarız ki ipi, elin kanar da fark etmezsin. Tuttuğun şey seni parçalarken, hala “bırakırsam düşerim” sanırsın. Ama belki de düşmek değil… bırakmaktır seni iyileştirecek olan. Aşağıdaki görsel de bunu anlatıyor: Sıkı sıkıya tutulan bir ip… ve yavaş yavaş kanama...