Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sıradan Olana Uyanmak: Perfect Days ve Basit Yaşamak Üzerine

Resim
Bazı filmler izleyicisini sarsarak aydınlatır, bazıları ise usulca, bir yaprak gibi insanın omzuna konar ve orada kalır. Wim Wenders’in  Perfect Days  filmi, işte böyle bir film. Tokyo’nun kuytu köşelerindeki umumi tuvaletleri temizleyen Hirayama’nın sessiz yaşamına konuk oluruz ve onun gündelik ritüellerinde, sıradan olana uyanmanın ne anlama geldiğini keşfederiz. Hirayama, sabah erkenden uyanır, yatağını toplar, bitkilerini sular, aynı sokaklardan geçerek işine gider. Tuvaletleri özenle temizler, mola verdiğinde bir ağaç gölgesine oturur, eski usul bir fotoğraf makinesiyle gökyüzüne bakar. Her gün aynı gibi görünse de, her gün yenidir. Küçük bir melodinin, güneş ışığının farklı açılarının, insanların yüzlerindeki değişimin farkına varır. Ve işte burada, basit yaşamanın en derin anlamına dokunuruz: Hayatı olduğu gibi, süslenmeden, değiştirmeden, olduğu haliyle kabul etmek. Modern hayat bizi hızla akmaya, hep daha fazlasını istemeye, sürekli yeni hedefler koymaya şartlandırıyo...

Anda Kalmak: Zihni Uykudan Uyandırmak

Resim
Gözlerini açıyorsun. Sabah. Gün başlıyor. Fakat gerçekten uyanıyor musun? Bedenin hareket ediyor, zihnin görevlerini listeliyor, alışkanlıkların seni bir günün içine doğru çekiyor. Ama içinde, derinlerde bir yerde, hala uyuyan bir şey var. Gerçek farkındalık. Zen ustaları, zihnin geçmişin gölgeleri ve geleceğin hayaletleri arasında sıkışıp kaldığını söyler. Düşüncelerini izlediğinde, çoğunun şu anla ilgisi olmadığını fark edersin. Ya dünün pişmanlıklarını ya da yarının kaygılarını taşırsın. Peki, şimdi nerede? Anda kalmak, bu sisin içinden sıyrılıp, zihni tazelikle uyandırmaktır. Zen kültürü, farkındalığın yalnızca meditasyon minderinde değil, yaşamın her anında mümkün olduğunu öğretir. Bir çay içerken, bir taşı eline alırken, yürürken… Eğer gerçekten o anda olabilirsen, hayatın sana açtığı sıradan gibi görünen ama derin anlamlar taşıyan mucizeleri fark edersin. Anda kalmak, zihni eğitmekle başlar. Basit bir pratik yap: Derin bir nefes al. Ver. Ellerini birbirine sür. Sıcaklığı hisset....

Suyun Felsefesi

Resim
Su, doğası gereği birçok felsefi anlam taşır. O, yaşamın kaynağıdır, şekil almaz ama her şekle girer, direnmez ama en sert kayaları bile aşındırır. Taoist felsefede yumuşaklığın ve akışkanlığın gücünü simgeler; Laozi, onun mükemmel bir bilgelik örneği olduğunu söyler. Aynı zamanda su, değişimin ve dönüşümün sembolüdür. Buharlaşır, donar, akışını değiştirir ama asla yok olmaz. İnsan da su gibi olmalıdır: Akışta kalmalı, değişime direnmeden uyum sağlamalıdır. Sertlik kırılmaya, akışkanlık ise devamlılığa götürür. Aynı zamanda sadeliğin ve berraklığın metaforudur. İçinde bulanıklık olsa bile, durulmaya bırakıldığında tekrar şeffaflaşır. İnsan zihni de böyledir; sabırla ve sükûnetle, düşünceler netleşir ve bilgelik doğar. Bu yüzden su, sadece bir element değil, aynı zamanda yaşama dair derin bir öğretmendir. Onun doğasını anlamak, varoluşun özüne dair bir kapı aralamaktır.

Bu gerçekten güçlü bir metafor...

Resim
E n sıkıştığın, en umutsuz hissettiğin anda çiçek açmak… Zorlukların içinde bile kendini gerçekleştirebilmek, hatta belki tam da o sıkışmışlıktan beslenerek büyümek. Kurban psikolojisine girmeden en sıkıldığın anda üretmek, hemen yön değiştirebilmek, yeri geldiğinde destek istemek, yeri geldiğinde tek başınalığı kabul etmek, varoluşun ve ilerlemenin çözümü. Bu durumu kullanabildiğinde hiç açmadığın kadar güzel bir çiçek olarak açılıyorsun. En sıkıştığın anda en güzel fikirler, en güzel üretimler, en güzel sen doğuyor. Sonuç olarak; “Fırtınadan sonra bir gün, hiç ummadığın anda güneş doğuyor.”